Bu dalışların amacı, Kuzey Anadolu Fayı’nda su ve gaz çıkışlarını yakından incelemek. Gerek çökel gerek kaya içerisinden su ve gaz çıkması bunların biryerlerden geldiğini gösteriyor. Bunlar ya çökelin ya da çökelin de altındaki kayaların içerisindeler. Bir kere bunların nereden gelebildiğini bilebilmek için bileşimlerine ve özellikle de izotop bileşimlerine bakmak lazım. Bunu yapmak için örnekler topluyoruz.
Deniz tabanındaki su ve gaz çıkışları neden önemlidir?
Su ve gaz çıkışlarını fayların mevcudiyeti kontrol ediyor. Gaz ve su çıkışlarındaki değişimlerin, bir depremin yakınlaşmakta olup olmadığı konusunda vereceği fikir üzerine çeşitli tezler geliştirilmiş vaziyette. Bu tezlerin kontrol edilebilmesi için özellikle bu gaz ve su çıkışları hakkında bilgi sahibi olmamız lazım. Bir de faya yakın yerlerdeki çökellerin su basıncı ölçülüyor. Basınçlardaki bu değişiklikler, fayın evriminin meydana getirdiği basınç değişikliklerine bağlı. Bu değişikliklerle basınçların zaman içinde değişip değişmediğini ve değişikliklerin ne şekilde gerçekleştiğini anlamaya çalışıyoruz. Ayrıca bu basınçlar bize burada meydana gelen kayacın, fayın hareketi sonucunda geçirdiği yamulma hakkında da bize fikir veriyor. Sonuçta bütün bunlar, ‘Acaba deprem hakkında biraz daha bilgi edinebilir miyiz?’ diye yapılıyor.
Neden deprem araştırmaları için çoğunlukla Marmara Denizi’ni tercih ediliyor?
Dünyanın bu iş için en uygun fayı Marmara Denizi’nin altındaki fay. Çünkü denizin altında, faal, çok iyi bilinen ve özellikle de medeni merkezlere çok yakın olan tek fay dünyada. Müthiş bir şey. Burası tabiatın bizim elimize verdiği büyük bir laboratuvar. Marmara Denizi’nde geçmişte büyük heyelanlar olmuş. Biz bunları da inceliyoruz. Çünkü bu heyelanlardan bir daha olması tsunami demek, bütün Marmara Denizi çevresinin perişan olması demek.
Şimdiye kadar yaptığınız dalışlardan ve ön çalışmalardan çıkan sonuç nedir?
Şimdiye kadarki dalışlarda, daha önce çeşitli jeofizik yöntemlerle, olabilecekleri tespit edilmiş yerlere gidilip gaz ve su örnekleri çıplak gözle görülerek toplandı. Prof. Natal’in Ganos Dağı’nın tam dibine daldı. Ganos Dağı’nın dibindeki fayın faal olduğu görüldü.
Fayın faal olduğunu nasıl anlıyorsunuz?
Su ve gaz çıkışları devam ediyor. Hatta Prof. Natal’in, 3-4 yerde yükselen gaz kabarcıklarını ve çıkışlarının belirli yapısal hatlarla sınırlı olduklarını buldu. Dolayısıyla burada ciddi bir faaliyetin devam ettiğini görüyoruz. Fay hattı üzerinden örnek toplamanın bir amacı da, fayın davranışını gün gün, saat saat izleyebilmek için, uzun dönemli bir sualtı laboratuvarının nereye yerleştirileceğini araştırmak.
Siz daldığınızda neler gördünüz?
Benim dalışım Tuzla’nın hemen güneyinde, 15-17 bin sene önce Marmara Deniz’Inin henüz göl olduğu zaman meydana gelen çok büyük bir yer kaymasının civarındaydı. Kayan kütle, bütün adaların hacminin 5 katı kadar bir şey. Öyle bir yer kayması bugün olduğu takdirde büyük bir facia yaşanır. Biz bunu anlamaya çalıştık. Büyük bir şans eseri, kayan kütlenin hemen yanında kaymaya katılan kayalar gayet güzel gözüküyor. Nefis bir kesit, adeta kara adım adım çalışıyor. Bunlardan toplanan örneklerin kayma ve yamulma dirençlerine bakılıp, Marmara Denizi civarındaki olası yeraltı kaymalarının nerede ve nasıl meydana geleceğini incelenecek.
Toplanan verilerin analiz edilmesi ne kadar zaman alır?
Bu verilerin ilk neticeleri bir sene içinde çıkacak. Ama bu verilerin sonuna kadar değerlendirilmesi yıllar sürer. Bir örnek vermek gerekirse, Profesör Andrusov’un 1894 yılında Marmara Denizi’nde yaptığı çalışmaların verilerini hala kullanıyoruz. Dolayısıyla bunlar altın değerinde. Ne kadar kıymetli olduğunu anlatamam.
Bu dalışlar ilerideki yıllarda da devam edecek mi?
Bu dalışlar çok ilginç. Bir kere kendi denizlerimizi tanıyoruz. Yeni ve hiç bilmediğimiz bir teknoloji öğreniyoruz. Bu teknolojinin bence Türkiye’ye getirilmesi lazım. Meslektaşlarımızla bu denizaltıların zamanla görev esprilerini dolduracağını çünkü robot denizaltıların da aynı işi yapabileceğini konuşuyorduk. Fakat daldıktan sonra gördüm ki, aksine, bu denizaltıların görevilerine devam etmesi lazım. Çünkü insan gözü ve insanın denizaltında yapabileceği çok önemli şeyler var. Denizaltının hareket kabiliyetine hayret ettim. İsviçre zamanında küçük bir denizaltı yapmıştı. Bunu biz niye yapmayalım? Bunu da Türkiye’de ancak bir kurum yapabilir. O da Türk Silahlı Kuvvetleri. Zaten bu proje iki kurumun desteğiyle yapılıyor. Projeyi başlatan Fransız ekibin yanında İTÜ var. Ayrıca MTA ile Seyir Hidrografi ve Oşinografi Dairesi Başkanlığı var. Türk Deniz Kuvvetlerine çok büyük teşekkür borçluyuz. Eğer onlar olmasaydı bu çalışma hiç bir şekilde yapılamazdı. Seyir Hidrografi ve Oşinografi Dairesi Başkanı Tuğamiral Mustafa İpteş, daha ilk günden beri çok yakından ilgi gösterdi, bilimsel planlamalara katıldı. Biz burada çalışırken de Türk Sahil Güvenlik Komutanı Tümamiral Can Erenoğlu ile temastaydık. Onun ekipleri bizi korudular, yardımcı oldular, çok güzel bir işbirliği içinde bulundular. Keşke böyle bir etkinliğe sivil kurumlar da daha çok katılabilselerdi.